Yapı, inşaat ve tasarım sektörleri pazarı hem Türkiye’de hem de çevresinde hızla büyümektedir.

Türkiye, genç nüfusu, iş gücü ve yabancı ülkelerin yatırım yapılabilir görmeleri sayesinde hızlı büyüyen bir iç pazara; ayrıca çevresindeki coğrafyada yatırıma ihtiyaç duyan ülkeler sayesinde de geniş dış ticaret hacmine sahiptir.

Pazarın Durumu


 

Yapı, inşaat ve tasarım sektörleri pazarı, hem Türkiye’de hem de çevresinde hızla büyümektedir. Türkiye, genç nüfusu, iş gücü ve yabancı ülkelerin yatırım yapılabilir görmeleri sayesinde hızlı büyüyen bir iç pazara; ayrıca çevresindeki coğrafyada yatırıma ihtiyaç duyan ülkeler sayesinde de dış ticaret hacmine sahiptir. Bu özellikleri ile hem sıcak paranın, hem de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önemli bir pazarı olmuştur. Türkiye, gelişmekte olan ekonomiler arasında önde gelen ülkelerden biri konumundadır.

Çevresindeki bölgede; Irak, Azerbaycan, Rusya, Türkmenistan, Kazakistan gibi doğal kaynakları çok zengin ve gelirleri hızla artan ülkeler yer almakta, diğer Türki Cumhuriyetlerde ve Kuzey Afrika’daki ülkelerde yeniden yapılanmalar nedeniyle, bahsedilen sektörlerde pazar hızla büyümektedir. Yapı sektöründe, bu pazarlarda sayısız yeni projeye, ürünlere ihtiyaç duyulmakta ve bu da büyük fırsatlar yaratmaktadır. Bu fırsatları değerlendirebilmek ve pazara katkı sağlayabilmek için ise, farklı disiplinlerde, hem kuramsal hem de uygulama alanında uzmanlaşmış nitelikli çalışanlara ihtiyaç vardır. 2023 senesinde 500 Milyar Dolar ihracat ve 2 Trilyon Dolar Milli Gelir hedefleyen Türkiye, bu hedeflere ulaşmak için, katma değer yaratma becerisine sahip bireylere, iyi tasarımcılara, teknik çözümler üretecek uzmanlara ve geleceğin verimli çalışma koşullarını planlayacak nitelikli beyin gücüne ihtiyaç duymaktadır.

Mevcut durumda, iş olanakları artmakta olsa da, sektördeki aktif firmaların iş yapabilme gücü, fırsatları değerlendirme konusunda tatmin edici sonuçlara ulaşamamaktadır. Bunun başlıca sebeplerinden biri, firmaların nitelikli iş güçlerinin, dolayısıyla kapasitelerinin gelen projelerin çoğunu almaya yeterli olmamasıdır. Özellikle nitelikli proje yöneticilerine bakıldığında, sayının ihtiyacın çok altında olduğu görülmektedir.

İş dünyasının nitelikli insana ihtiyacı var.

Nitelikli insan terimi yalnızca nitelikli işgücünü değil, nitelikli girişimcileri de kapsamaktadır.

İhtiyaçlar


 

Nitelikli insan

Türkiye’nin iş dünyasında nitelikli insana ihtiyacı vardır. Nitelikli insan terimi yalnızca nitelikli işgücünü değil, nitelikli girişimcileri de kapsamaktadır. Malzeme bilgisi, üretim bilgisi, teknoloji bilgisi, tasarım bilgisi, yönetim bilgisi ihtiyacı ve tüm bunları koordine edebilecek insan ve kurumların yetişmesi gereği kendini göstermektedir. Proje bazında iş ortaklığı modeli, sayısız projeye birden uygulanabilecek esnek bir yapı olmakla birlikte, başarıya ulaşabilmesi için proje yönetmenlerinin ve alt kadrolarına atanan çalışanların görevlerini eksiksiz bir biçimde yerine getirmelerini gerektirir. Bu noktada en büyük sorun, bir işi baştan sona ve her alanıyla takip edebilecek yönetmenlerin yeterince bulunamamasıdır. Bu kişilerin temel bir alanda uzmanlaşmış olmanın yanı sıra işin gerektirdiği diğer disiplinlerden, herhangi bir sorun çıkmadan önce bunu öngörebilecek ve denetleyebilecek nitelikte olmaları gerekmektedir. Yapı sektörü açısından bu disiplinler arasında tasarım, üretim, hukuk, idari işler, muhasebe, finans, pazarlama ve satın alma sayılabilir. Nitelikli iş gücünün arttırılmasının yanı sıra bu iş gücünün ulaşılabilirliği de sektörün bir diğer ihtiyacı olarak kendini göstermektedir. Özellikle daha küçük işletmelerin nitelikli iş gücünü istihdam etmekte zorlanması bu işletmelerin rekabet gücünü ciddi anlamda sınırlandırmaktadır. Eğitimli hatta iş tecrübesine sahip bir kitlenin kendi saatlerini ayarlayamaması veya istediği yerden çalışamaması gibi çeşitli sebeplerle iş hayatından çekilmesi hem sektör açısından hem de farklı koşullarda çalışmak isteyecek olan bireyler açısından eksikliktir. Özellikle eğitimli annelerin örnek verilebileceği bu kitle, değişen iş hayatına daha kolay ayak uydurarak bir yandan kendi hayatlarını geliştirirken diğer yandan sektöre fayda sağlayabilir.

Mimari, mühendislik ve inşaat disiplinlerinin bir arada çalışabilirliği

İş yapma süreçlerindeki verimliliğin sağlanması konusu elbette ki yalnızca şirketleri veya yatırımcıları ilgilendirmemektedir. Bu konuda dünya çapında pek çok çalışma yapılmaktadır. Yapı Endüstrisi sektöründe bu verimliliğin sağlanmasının, yani zaman-kalite-fiyat üçgeninde doğru sonuca ulaşılabilmesinin, farklı disiplinlerin uyumlu bir şekilde bir arada çalışabilmesine bağlı olduğu kabul görmektedir. Verimli bir çalışmanın ilk koşulu, bir arada çalışmakta olan farklı altyapılara sahip elemanların, aralarında doğru iletişimi sağlayacak ortak bir dil olmasıdır. Bu ihtiyaç, Yapı Bilgi Modellemesi (BIM – Building Information Modeling)’ nin doğmasına sebep olmuştur. Veri Modellemesi (IFC – Industry Foundation Classes) çalışmalarıysa mimari, mühendislik ve inşaat dallarının ortak bir dille uyumlu çalışmasını sağlama hedefiyle buildingSmart adıyla 1994 senesinde uluslararası bir işbirliği olarak başlatılmıştır. Farklı disiplinlerin birbirleriyle senkronize çalışabilmesi; proje yönetim araçlarının ortak kullanımı ve proje dokümanlarının aynı platformda eş zamanlı kullanımıyla mümkündür. Bu modellemeye “mimari, mühendislik ve inşaat disiplinlerinin bir arada çalışabilirliği” (AEC – Interoperability In The Architecture, Engineering and Costruction Industry) denir. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, konuya verilen önem her gün artmaktadır. BIM standartları, başta kamu olmak üzere özellikle büyük projelerde zorunlu bir uygulama olma yolunda hızla ilerlemektedir. Son olarak ISO bu standardı, uluslararası standart (ISO 16739:2013) haline getirmiştir. Ancak bu uygulamalar halen yaygınlaşmış durumda değildir ve bu konuda önemli bir eğitim ve uygulama ihtiyacı olduğu bir gerçektir.

 

 Endüstriyel ve sanatsal üretimlere yönelik eğitimler

Üretim kendi içerisinde Endüstriyel Üretim ve Sanatsal Üretim olarak ikiye ayrılır. Sanatsal Üretim, makine ve nitelikli emekle yapılan üretimlerin yanında sanatsal bilgi ve beceri de gerektirdiğinden katma değerleri daha yüksektir. Katma değeri yüksek nitelikli ürünler karlılığı arttırır. Endüstriyel üretimdeki en temel ihtiyaç CAT, CAM gibi proje ve ürün bilgilerini 3-boyutlu olarak kullanan üretim makinalarının etkin kullanımıdır. Bu noktadaki temel sorun makinaların iyi kullanılmasından ziyade, makinaların verimli çalışmasını sağlayacak kompleks işlere ait 3-boyutlu imalat çizimlerinin ve hazırlıklarının yapılabilmesidir. Bu çizimlerin makinalar tarafından algılanmasını sağlayacak, verimlilik arttırıcı programlama dillerinin kullanılabilirliği ise bu sorunun bir diğer yüzüdür. Sanatsal üretimlerde ise asıl olan, artistik becerilere sahip bireylere iş ihtiyaçlarına uygun üretim yapabilmelerini sağlayacak uygulamalı eğitimler verilmesidir. Sanat atölyelerinde becerilerini geliştirebilecekleri, farklı malzemeleri kullanmayı öğrenecekleri bir formasyon fark yaratacaktır. Beceri, gerçek ustalarla uygulama yapılarak elde edilen bir niteliktir. Dolayısıyla, sanatsal üretimde başarılı olmanın yolu eğitim ve mesaiden geçer.

Akademi ile iş hayatı arasında bağı güçlendirmek

Eğitim sektörü açısından bakıldığındaysa, teknoloji ve tasarım alanlarındaki gelişmelerin hızı ve bu alanlar arasındaki etkileşimin giderek artması, müfredatların güncellenmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim, bu güncellenmenin ertelenmesi, akademik hayatla profesyonel hayatın arasındaki farkın giderek açılmasına yol açacaktır. Bu hızlı gelişmeler, ayrıca, eğitim kurumlarının sürekli bir değişim sürecinde olan donanım yatırımları konusunda sıkıntı yaşamasına sebep olmaktadır. Spesifik konulara odaklanan yüksek öğretim programları yeni donanımlar konusunda sıkıntı yaşarken, geniş kapsamlı disiplin isimleriyle kurulan programlar, içerik anlamında dönemeçli kariyer yönleri sunmaktadır. Akademiye oranla, hedefi gelir üretmek olan iş hayatının yeniliklerle daha iç içe olması mecburidir. Bu mecburiyet sebebiyle tasarım ve teknoloji alanlarındaki araştırma faaliyetlerinin son zamanlarda, daha çok profesyonel kurumların bünyesinde geliştiğini vurgulamak yanlış olmaz. Diploma veya sertifika hedefli olmayan programların en büyük sıkıntısı ise ders sıklıklarının, kişilerin bilgileri benimseyebilecekleri sıklıkta olmamasıdır. Klasik 13 haſta ve haſtada 3-4 saatlik derslerden ibaret bir sistemde, kişiler konu hakkında bilgi edinebilseler de, bu süreçte bir konuda donanım edinmeleri oldukça zordur. ASANTEPARK modüler eğitim programları, tasarım ve teknoloji alanında var olan yüksek öğretim müfredatlarına alternatif olarak değil, aksine paralel ve tamamlayıcı nitelikte tasarlanmıştır.

Çalışma ortamlarının gelecek kuşaklara kurgulanması ihtiyacı

Hızlı teknolojik değişimlerin yaşandığı yıllarda doğmuş ve genç yaşlarda teknoloji ile iç içe büyümüş olan yeni kuşakların iş hayatından beklentileri kendilerinden önceki kuşaklarla uyuşmamaktadır. Ülkemizin genç nüfusunu oluşturan bu kuşak kendilerine güvenen ve iyimser bir bakış açısına sahip, istediklerini elde etmeyi bilen, stres ile başa çıkabilen, öğrenmeye açık ve sorgulayan bir nesil olarak tanımlanmaktadır. Bir arada yapabilmeleri, başarı odaklı olmaları ve girişimciliğe yatkın olmaları gibi önemli pozitif yönlere sahip olan bu neslin çalışma saatleri konusunda hassas olmaları, otoriteye karşı çıkmaları, farklı görüşleri eleştirmeleri ve bağımsız olmayı sevmeleri gibi mevcut iş hayatı koşullarıyla çelişen özellikleri de mevcuttur. Çalışma ortamlarının eninde sonunda yeni kuşağın özelliklerine göre değişerek evrilmesi kaçınılmazdır.

Sildegra çok daha zor bir ama birçok kişi bitmiyor ve her yerde yemek sipariş hazırız. Vigrande kadar çok fan var ama kötü onları dur. tüm uygun değildir.